"Alnında halka halkadır aşüfte kakülü,
Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü..."
diyerek Granada/Gırnata şehrini tekrar hatırlamamızı sağlayan Yahya Kemal BEYATLI; şiirinin kalanında Endülüs'te raks eden bir İspanyol kızını betimlemeye devam eder... Ama Gırnata'nın bir özelliği beni bu şiirden daha çok cezbetti.
Eğer ki şehir ambleminin en alt sağ kısmına dikkat ederseniz bir NAR meyvesi göreceksiniz."Nereden çıktı bu nar şimdi ve bu gezi yazısı serisi ile ne alakası ?" olduğunu düşünüyorsanız söyleyeyim: Bir gün evimin balkonun da otururken, ilçemin adı niye Narlıdere diye düşündüm.İnternette kısa bir araştırma yaptım ve cevabımı buldum.Lakin daha sonra dedim ki Akdeniz havzasında başka Narlı Şehirler var mı ? Evet varmış. Şimdi bana düşen görev bu şehirleri size tanıtmak...
Evvela; Nar (Punica granatum), kınagiller (Lythraceae) familyasından içinde küçük çekirdekler ve meyve gövdesini oluşturan yüzlerce tanecikten oluşmuş, hafif ekşi ve bazen tatlı tadı olan, ılıman iklimlerde yetişen, bir meyve türü.Narlar kuraklığa dayanıklıdırlar ve Akdeniz tipi bir kış veya yaz yağmuru iklimine sahip bölgelerde yetişirler. Daha yağışlı bölgelerde sık sık mantar rahatsızlılarından kaynaklanan kök çürümeleri ile karşı karşıya kalabilmektedirler. -10 °C’ye kadar soğuğa dayanabillir.Narın diğer özellikleri ve hikayeleri diğer şehirlerle devam edeceğim...
Gırnata; İspanya'nın Andalusia (Endülüs) Otonom Bölgesinin başkentidir.İsmi Kastilyan İspanyolcasında NAR anlamnına gelir ki zaten Narlı Şehirleri tanıtmıyor muyuz?Şimdi kısacık cümlelerle tarihinden bahsedelim:
İlk olarak Kelt kabilelerinin yerleştiği bölgeye sırasıyla; Fenikeliler( ki bu kavim Nar meyvesinin Akdeniz'e yayılmasında imzası vardır..) , Kartcalılar, Yunanlılar ve Romalılar sahip olmuş ama Batı Roma İmp. nun yıkılışıyla bölge barbar Vandalların eline geçmiştir.Endülüs ismi de zaten Vandallardan baki kalmıştır bu topraklara...
Gelelim 711 yılına... Emevi Ordusu askerleri; Tarık Bin Ziyad'ın Cebelitarık'ta gemileri yakkmasıyla geri dönüşün olmadığını anlamış ve bütün İber Yarımadası'nı fethetmiştir.Granada/Gırnata da ilk feth edilen şehir olma ünvanını Endülüs Emevileri'nin başkenti olarak taçlandırmıştır.1010 senesinde Abbasi ve Fatımi ayrışmasında üçüncü bir halifelik merkezi olarak ortaya çıkar Gırnata...
Medrese/Üniversiteleriyle Avrupa'da ön plana çıkan Gırnata; Ortaçağ Avrupasın'da bilmin batıda sığınabildiği tek yer olmuştur.Doğu'da Türkler Konya merkezli olarak Anadolu'yu giderek İslam medeniyetinin bir parçası yaparken, Emeviler de batıda Endülüs'ü Gırnata'yı merkez yaparak Müslüman dünyasının bir diğer parçası yapıyordu.Şimdi aklıma geldi. Harb Okulu'ndayken çok sevdiğim bir arkadaşımla haberleri izliyorduk.Haberde Cumhurbaşkanımızın İspanya ziyaretinin detaylari veriliyordu.Arkadaşım bana döüp şu soruyu sorduğunda çok şaşırmıştım: "Yavuz İspanya'da tarihi caminin ne işi var?" Yorum sizin...
Tarih 1228'i gösterirken Tıpkı Anadolu gibi Endülüs'te çeşitli beyliklere bölünmüştü.Bu bölünmüşlük Kastilya ve Leon Krallıklar'ının birleşmesiyle Müslüman medeniyeti İber Yarımadasından koparıyordu.Reconquista/Yeniden Fetih hareketiyle Hristiyanlar ; Müslüman ve Yahudileri ya din değiştermeye zorluyor ya da göçe zorluyordu.Bilindiği gibi aksi bir durumda Engizisyon Mahkemesi araya giriyordu ve iki yüzyıl sonra Maya ve Azteklere yapacakları soykırımı , müslüman ve yahudilere yapıyordu.1236'ta da en son Gırnata şehri düştü ve bir daha uzun bir süre geri dönmemek üzere Osmanlı ve Cezayir gemileriyle müslüman ve yahudi ahali Endülüs'ten ayrıldı.
EL HAMRA SARAYI
1001 gece masallarındaki rüya sarayların gerçek alemdeki izdüşümü sayılabilecek olan Elhamra'nın doğal çevreye uyumu, girift yapısı, farklı süslemeleri ve yaşanan mekan ile su ve yeşili belli bir ahenk içinde buluşturabilmesi, kazandığı şöhretin hiç de haksız olmadığını gösterir. Granada: İslam mimarisinin ulaşabileceği yüksek noktalardan biri olarak bugünlere ulaşmış bir şahit olan Elhamra Sarayı'nın temeli 1232 yılında, Gırnata Emirliği yani Beni Ahmer (Nasiriler) devletini kuran 1. Muhammed (Muhammed bin Ahmer) zamanında atılmıştır. Saray mevcut haliyle halen göz alıcı bir güzelliğe sahip olmasına rağmen, buranın çok uzun yıllar kendi kaderine terk edildiği, adeta dilencilerin ve evsiz barksız insanların barınak yeri haline geldiği bilinmektedir. Bu dönemde bakımsızlıktan dolayı bazı yerlerde duvar kabartma süsleri dökülmüş, hor kullanmadan dolayı kapı ve pencereler tahrip olmuştur. Öyle ki, bekçilik yapan bir ailenin korumasına teslim edilen sarayın bahçesine, ilgisizlikten dolayı gecekondu misali kaçak evler bile yapılmıştır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Elhamra'nın ayakta kalmak için zamana karşı başarıyla direndiği söylenebilir. 19. yy sonunda başlayan restorasyon çalışmaları 20. yy.da, özellikle yabancı ziyaretçilerin artışı sonucu hız kazanmış, eksik yönleri olsa da, sarayın yavaş yavaş eski ihtişamına kavuşmasına sebep olmuştur. İspanyol makamlarının restorasyonda süslemelerin aslına ve obje fonksiyonlarına mümkün olduğunca sadık kalmaya dikkat ettiklerini de özellikle belirtmek gerekir
EL HAMRA Sarayı, UNESCO'nun Dünya Mirasları listesinde yer almaktadır.
Bu resimde Katolik fethinden sonra o zamanın dini monarkı işlenmiş bir detayı görüyorsunuz.
EL Mirador de Lindaraja - CUMBA