3 Ocak 2013 Perşembe

ÇİN'in Hak İddiaları ve Güney Çin Denizi


ÇİN'in Hak İddiaları ve Güney Çin Denizi
Çin'in güneyinde bir kapalı deniz. Büyük Okyanus'a bağlıdır. Sınırlarını batıdan Malakka Boğazı, doğudan Tayvan Boğazı çizer. Malakka Boğazı ile Büyük Okyanus'tan ayrılır.

File:South China Sea map.jpg

Güney Çin Denizi'nde çok şey söz konusu. Bu bölge, önemli enerji ve balık kaynaklarına sahip. O, aynı zamanda, Afrika'dan, Ortadoğu'dan ve Avrupa'dan Kuzeydoğu Asya'ya giden ve dünya taşımacılığının üçte birinin yapıldığı en önemli deniz yollarına sahip. Bu sular, Çin'in güney sahiline ve son derece önemli deniz üslerine bitişik.



Tartışmalı Güney Çin Denizi'nin tamamı ya da bazı bölgeleri üzerinde hak iddia eden ülkeler arasında Çin, Filipinler, Tayvan ve Vietnam'ın yanı sıra Malezya ve Brunei de bulunuyor. 

ÇHC bölgeye yönelik resmi iddalarını tarihsel ve hukuksal gerçeklik üzerine oturttuğunu iddia ediyor. 2000 yıl önceki Han hanedanlığı kayıtlarında Güney Çin Denizindeki Paracel ve Spratly adaları dahil olmak üzere bölgenin Çinli balıkçılar tarafından bilindiğini ve yerleşim alanı olarak kullanıldığını iddia ediyor. Değişen hanedanlıklara rağmen ÇHC bölgede her zaman egemendi ve aslında sahildar devletlerde 20. yy’ın ikinci yarısına kadar buna itiraz etmiyorlardı. Ancak Japonya’nın ikinci dünya savaşında mağlup olmasının ardından işgal ettiği bu adaları Çin Cumhuriyeti’ne teslim etmesinin ardından sonra diğer sahildar devletler adalar üzerinde egemenlik iddia etmeye başladı. Bunun üzerine Çin Cumhuriyet’i (Qiang Kai-Shek başkanlığındaki Guomingdang yönetimi. Komünistler kıta Çin’i ele geçirdikten sonra Tayvan’a kaçtı ve Tayvan’da yeni yönetim kurdu.) Güney Çin Denizi’nde Çizgili Hat( U Şeklindeki Sınırlar) olarak bilinen egemenlik hattını dünyaya ilan etti. 

Nitekim ‘U’ şeklindeki bu sınırlar, enlem ve boylamlarla belirlenmiş değildir. İddialarını oldu bittiye getirmekle suçladığı Çin yönetimiyle yaşadığı iki silahlı çatışmanın ardından donanmayı kuvvetlendirmeye öncülük veren Vietnam, bölgeye yönelik egemenlik iddialarından asla vazgeçmeyeceğini uluslararası arenada açıkça belirtiyor.


Çin Denizi tümüyle tehlikeli bir bölge. Asya'da, Çin ile kendisine komşu Pasifik ötesi başlıca bölgesel güçler arasında olduğu gibi, ABD ile de arasında canlanma, gerilim, rekabet ve tehditler katlanarak artıyor.

Doğu Çin Denizi'nde, Çin ve Japonya, doğal kaynaklar bakımından zengin Senkaku ve Diaoyu ıssız adacıkları üzerinde kimin otorite kuracağı konusunda anlaşmazlık halindeler. 13 Aralık'ta, Pekin baskısını artırdı ve bu bölge üzerine "gayet normal" bir üst uçuş olarak nitelendirdiği bir gözlem uçağı gönderdi. Tokyo, sekiz F-15 avcı uçağıyla buna karşılık verdi. Güney Çin Denizi'nde, Vietnam ve Filipinler, Pekin'in Paracel ve Spratley takımadalarına yönelik emellerini giderek daha az destekliyor ve ABD'ye çarkediyorlar. Birkaç gün öncesine kadar Çin karşıtı gruplar, Çinli balıkçı tekneleri Vietnam petrol ve doğalgaz grubu PetroVietnam'a ait sismik kabloları kesince, Hanoi ve Ho Chi Minh kentlerinde gösteriler düzenlediler.



BM Deniz Hukuku ve Sınır Anlaşmazlıkları 

1973’den 1982’ye kadar devam eden uluslararası görüşmelerin ardından BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi olarak bilenen sözleşme ortaya çıkmıştır.Bu sözleşmeye göre devletlerin karasuları 12 deniz mili olarak belirlenmiştir. Bu sular tamamen kıyı devlete aittir ve egemenliğini sınırsız olarak kullanabilir. Karasuların bittiği yerden denize doğru giden 12 millik alan ise Bitişik Bölge olarak belirlenmiştir. Bitişik bölgeler hiçbir devletin egemenliği altında değildir ancak kıyı devlet gerekli gördüğü durumlarda güvenliği sağlamak üzere tasarrufta buluma hakkına sahiptir. Karanın bittiği yerden itibaren denize doğru giden 200 millik bölge ise Münhasır Ekonomik Bölge olarak kabul edilmiştir. Bu alan içerisinde balıkçılık yapma, deniz yatağındaki enerji kaynaklarını çıkarma gibi haklar kıyı devlete aittir. Son olarak Kıta Sahanlığı 350 millik alanda deniz altı kaynaklarını koruma ve çıkarma yetkisini sadece kıyı devlete verir. Şu ana kadar 162 ülke bu sözleşmeyi onaylamıştır.




Güney Çin Denizi’nde de balıkçılık eski çağlardan bu yana yapılmaktaydı. Kıyı devletlerin tamamı bölgenin zengin balık sürülerini ekonomik gelire dönüştürmüştür. Ancak 20. yy’ın başında Japonyanın bölgeyi işgal etmesi o zamana kadar bir balık denizi olarak bilinen bölgeye yeni bir stratejik önem kazandırmıştır. Bölgenin Güney Doğu Asyadaki merkezi konumu ve yeni yüzyılda deniz yollarına hakim olanın dünya ekonomik pastasının da büyük kısmına sahip olacağına olan inanç kıyı devletleri yarışa sürüklemiştir. Birkaç farklı noktada küçük de olsa sıcak çatışmaya kadar yükselen bu yarış,1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesiyle birlikte yeni bir boyut kazanmıştır. Her ne kadar Tayvan haricindeki( BM’de tek Çin politikası nedeniyle temsil edilmiyor) diğer tüm sahildar devletlerin bu sözleşmeyi imzalamasıyla birlikte Güney Çin Denizi’ndeki soruna da çözüm bulunacağına inananların hayal kırıklığına uğraması çok uzun sürmedi. Zira kıyı devletlerinin tamamının münhasır ekonomik bölgesi birbiriyle kesişiyor. Ayrıca sözleşmenin çok da açık olmayan kısımları kıyı devletleri tarafından menfaatleri doğrultusunda kullanılıyor. Sözleşmeye göre karasuları egemen devlete ait olan adanın bittiği kara parçasından itibaren başlamaktadır. Böyle bir durumda denizde sahip olunan adaların önemini arttırmaktadır. Ancak sözleşmede bu adaların özellikleri belirtilmemiştir. Adaların insan yerleşimine elverişli olmasının gerekip gerekmediği, hatta deniz seviyesinin bile altında olan kayalıkların bile bu statüde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği net olarak belirlenmemiştir. Sözleşmedeki bu boşluklardan yararlanan kıyı devletleri menfaatlerinin peşine düşmüştür.

Yine sözleşmeye taraf olmakla birlikte ÇHC, sözleşmenin bazı maddelerini değiştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Münhasır Ekonomik Bölge’nin devletlerin egemenliği altında olması gerektiğini belirten Çin yönetimi, bölgedeki transit geçişin güvenliğinin de bu şekilde sağlanabileceğini savunuyor. Bir adım daha ileri giden ÇHC, Münhasır Ekonomik Bölge üzerindeki hava sahasının da sahildar devletin hava sahası olarak tanınması gerektiğini uluslararası toplantılarda gündeme getirmekten geri durmuyor.

GENEL DEĞERLENDİRME

Gelinen noktada Asya- Pasifik  tarihte hiç olmadığı kadar dünya gündemini belirleyecek hale gelmiştir. Yüzyıllar boyunca çekik gözlü insanların balık avladığı Güney Çin Denizi, sahip olduğu enerji kaynakları ve stratejik önemi nedeniyle şimdilik sakin olsa da sıcak çatışma potansiyeli en yüksek deniz haline gelmiştir. Kıyamet senaryaso çizip, 3.Dünya Savaşının buradan başlayacağını söyleyecek değilim ancak yakın ve orta vadede ÇHC ile diğer sahildar devletler arasında küçük caplı çatışmaların yaşanması bizim için sürpriz olmayacaktır. Bu çatışmaların tüm bölge ülkelerini içine alıp ASEAN-ÇHC savaşına dönüşme riski ise oldukça düşük. Zira ASEAN içinde ÇHC ile sınır anlaşmazlığı yaşayan sadece 4 devlet var, ki bunlar; Filipinler, Vietnam, Malezya ve Brunei. Malezya ve Brunei’in hem tarihi hem de hukuki iddaları göz önüne alınıp konjüktürel şartlarla birlikte değerlendirildiğinde ÇHC ile sıcak çatışma içerisine girmesi pek mümkün gözükmemektedir. Filipinler ve ÇHC arasında ise son dönem de sıkça duyduğumuz Scarborough kayalıklarında yaşanan gerilim artarak devam edecektir. Zira son zamanlarda Filipinler donanmasını modernize etmeye başlamıştır. Ancak ABD destekli bu modernizasyon ÇHC ile baş edebilecek boyutlarda değildir. Elden düşme veya ikinci sınıf sahil güvenlik gemi ve botları ile ÇHC ile mücadele edecek kadar gözü kara olmadını umduğum Filipinler yönetimi, ABD gücünün bölgedeki seyrine bağlı olarak politika üretmeye devam edecek. Aynı şekilde Vietnamla da geçmişte yaşanılan türden çatışma riski oldukça yüksek. Ama gerek Vietnam gerekse de Filipinler tek başlarına ÇHC ile mücadele edecek güce sahip değiller. Egemenlik iddaları doğrultusunda ABD ile ilişkileri iyi tutmaktan başka çaresi kalmayan bu iki ülke ileride seçim yapmak zorunda kalabilir. Geçtiğimiz aylarda Kamboçya’da gerçekleşen ÇHC ve ABD’nin de dışişleri bakanları düzeyinde katıldığı ASEAN zirvesinde Güney Çin Denizi’nde yapılan sınır ihlalleri doğrultusunda ÇHC’ye yönelik yazılması planlanan ortak deklarasyonun örgüt tarihinde ilk kez aykırı sesler çıkması sebebiyle yapılamaması ÇHC’nin ASEAN içindeki etkisini de gözler önüne seriyor. Bu da ilerleyen zamanlarda Filipinler ve Vietnam’ın ASEAN içinde yalnız kalabileceği ve hatta biraz daha uzak vadede ASEAN’ın Amerikan etkisinden çıkarak ÇHC etkisi altına girebileceği şeklinde yorumlanabilir.

ileri okuma için : 

http://www.dunyabulteni.net/file/2012/dubam-guney-cin.pdf 
http://www.wsws.org/tr/2012/jul2012/asea-j23.shtml
http://savunmaturk.net/makaleler/yukselen-cinin-yukselen-deniz-gucu-t8100.0.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Peki siz ne düşünüyorsunuz ??

Orta Doğu’da Petrol Neden Bu Kadar Çok?

Haziran 2017 itibari ile ortaya çıkan "Katar Krizi" ile yıllardır süre gelen bir Orta Doğu klişesi yine tekrarlandı: ORTA DOĞ...